Rusya
1991 sonlarında dünyanın toprak bakımından en büyük devleti olan Sovyetler Birliği’nin dağılması, Avrasya’nın tam ortasında muazzam bir jeopolitik karışıklık ve boşluk yarattı. Bu dağılma ile Rusya Sovyetler dönemindeki topraklarının önemli bir kısmını, nüfusunun hemen hemen yarısını ve en önemlisi de dünyanın iki süper gücünden birisi olma özelliğini kaybetti. 15 Cumhuriyetten oluşan SSCB, 14 Cumhuriyetinin bağımsızlıklarını ilanını müteakip geriye sadece Rusya Federasyonu olarak kaldı.
SSCB’nin dağılması Rusya için ;
* Kafkasya’nın kaybı, yeniden dirilen Türk etkisi hakkındaki stratejik korkuyu canlandırdı,
* Orta Asya’nın (Türkistan) kaybı, bölgenin anormal enerjisi ve maden kaynaklarıyla ilgili eksiklik duygusunu yaratırken bir yandan da potansiyel bir islami meydan okuma hakkında endişe yarattı,
* Ukrayna’nın bağımsızlığı, Rusya’nın kendini vakfettiği Pan-slavik bir kimliğin özüne meydan okudu ve Rus Devleti için yaşamsal bir jeopolitik gerilemeyi temsil etti,
* Baltık’ta ve Karadeniz’de belirleyici konumunun kaybına neden oldu,
* Türkiye’nin bir zamanlar kaybettiği etkisinin Kafkaslar ve Karadeniz’de tekrar sağlanmasına neden oldu,
* Hazar Denizi’nde belirleyici konumda iken şimdi hak iddia eden beş ülkeden yalnızca birisi durumuna indirgendi,
* Güneydoğu sınırlarında bazı yerlerde 1000 milden fazla kuzeye itilmesine neden oldu.
SSCB dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu (RF) yeniden yapılanma sürecini devam ettirmektedir. Bugünkü Rusya Federasyonu, Avrasya’nın doğusundaki güç (Japonya, Güney Kore, Çin) ile batısındaki (AB) güç arasında denge sağlayabilecek güçte görünmüyor. SSCB döneminde sahip olduğu bu bölgedeki kaynaklara tekrar sahip olma şansını kaybetmiştir. Rusya ne arka bahçesinde ne de ön bahçesindeki toplulukların kırbaçlı kâhyası olma şansını da kaybetmiştir. Baskı tedbirleri ve yönetimi ile sağlayacağı sınırlı başarılar Rus Federasyonu’nun da dağılmasına sebep olabilir.
Bugün Rusya, ülkesindeki tüm dinamikleri kapsayan yeniden yapılanma sürecini yaşamaktadır. Gerilediği bölgesel güç kimliğini, belirsizliğin ve istikrarsızlığın süre geldiği bir ortamda yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır. Rusya, hiçbir zaman eski SSCB olamaz ancak bugünkü gibi bir Rusya olarak da kalmayacaktır.
RF, sahip olduğu geniş coğrafyasında zengin doğal kaynaklara sahiptir ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrasya’nın önemli güç merkezlerinden birisi olarak yer alması uzak ihtimal değildir.
Rusya’nın jeopolitik yönelimlerine ilişkin bazı esaslar şöyle özetlenebilir .
* Ülkenin demokrasi kapsamında yeniden yapılanmasına devam edilmesi,
* Batı’nın endüstriyel ülkeleri ve güçleri arasında yer almak için gerekli düzenlemelerin yapılması, * Rusya’yı çevreleyen devletler ile güvenlik amaçlı tampon ülkeler kuşağının oluşturulması,
* Ulusal çıkarlarının gerektirdiği yönde Batı ile ortaklık düzeyinde ilişkilerin sağlanması,
* BDT ülkeleri ile ilişkilere birinci derecede önem verilmesi ve her alanda geliştirilmesi,
* Diğer Asya devletleri ile yakın ilişkilerin oluşturulması ve güç dengelerinin korunması,
* Ortadoğu ülkeleri ile yakın ilişkilerin sürdürülmesi ve geliştirilmesidir.
Rusya’nın Türkiye’ye yönelik jeopolitik yönelimlerinde öngördüğü yaklaşımlarını şöyle belirlemek mümkündür.
Rus-Türk ilişkileri, 1525’de bugünkü Tataristan’ın başkenti olan Kazan’ın ele geçirilmesiyle başlamış ve İdil-Ural bölgesi ve Kuzey Kafkasya’da devam etmiştir. Doğrudan Osmanlı İmparatorluğuna yönelik girişimleri ise 17. yüzyıl sonlarında başlamış ve iki yüzyılı aşan bir dönemde 1917’ye kadar çok sıcak ve kanlı bir şekilde sürdürülmüştür. Bu dönemde bilhassa 19. yüzyılda tüm Kafkasya’da ve Orta Asya’da da Türk Dünyasına karşı bu kanlı mücadeleyi devam ettirmiştir. Hiç vazgeçmediği “sıcak denizlere inme” amacını Balkanlar ve Kafkaslarda Türkler, Afganistan’da ise İngilizler engellemiştir.
Türkiye’nin NATO içindeki rolü, aday olduğu AB sürecindeki yeri ve geleceği ve de etkinliği, ABD ile ikili ilişkileri, Türk dünyasındaki yeri ve etkinliği Rusya’yı ciddi şekilde düşündürmektedir. NATO’nun hudutları dışında kuvvet kullanmasına, İncirlik Üssünün NATO ve BM’lerin amacı ve kararları dışında kullanılmasına Rusya sürekli tepki göstermektedir.
Rusya, Türkiye’yi ABD’nin çıkarlarını koruyan ve onun aracı niteliğini taşıyan politikalar yürütmekle itham etmektedir.
Eski Cumhurbaşkanı Demirel’in, Orta Asya’da, Azerbaycan’ın da katılımı ile “Türk Devletler Birliği”nin kurulmasına ait önerisi, Türkiye’nin Moskova’yı dışladığı izlenimi yaratmıştır.
Rusya, Türkiye’nin Azerbaycan ve Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile toplumsal, siyasal ve ekonomik içerikli laik ve demokratik devlet anlayışına göre ilişkiler kurmasına ilke olarak karşı olmadığı görünümünü vermektedir. Ancak Türkiye, Pan-Türkizm amaçlı milliyetçilik çizgisinde politika güderse, İran’ın da buna İslam ağırlıklı yaklaşımları ile cevap vermeye kalkışması halinde, Türkiye-İran rekabeti ile nüfuz kazanma yarışı başlayabilecektir. Bu durum, bölgede istikrarsızlığa ve çeşitli risklerin oluşumlarına neden olabilecek ve Rusya’nın daha ağırlıklı olarak bölgeye müdahalelerine yol açabilecektir .
Rusya, Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığında ve başta Çeçenistan olmak üzere Rusya Federasyonu’ndaki Türk ve Müslüman toplumlarının Rusya’dan ayrılma isteklerinde ağırlığını tarafları uzlaştırmadan yana kullanmasını istemekte ve bunun bölgede istikrarı sağlamaya hizmet edeceğini ileri sürmektedir. Eğer Türkiye, Ermenistan’a karşı kurulacak sürekli bir ittifakın içerisine girerse, karşısında Rusya’yı bulacak, uluslararasında olumsuz etki yaratacak, İran’ı da içine çekebilecek sorun, bölgede ciddi gelişmeleri birlikte getirebilecektir. Bununla bağlantılı olarak, RF’daki Türk ve Müslüman toplumların Rusya’dan ayrılma isteklerine Türkiye’nin destek vermesi halinde, Rusya Türkiye’deki bölücü gruplara destek vereceğini ima etmekte ve zaman zaman bu desteği vermektedir. Rusya örtülü hareketlerin ustasıdır. Türkiye’ye karşı bu politikayı 1867’den beri benimsemiş ve takip etmektedir.
Balkanlarda Türkiye ile Rusya’nın politikaları uyum içinde değildir. Türkiye’nin Balkanlarda önemli rol oynamasını Rusya’nın istemediği de bir gerçektir. Bununla beraber, Rusya, Türkiye’nin Balkanlarda jeopolitik ve tarihsel bağlantılı olarak önemli rol sahibi olduğunu görmezlikten de gelemez. Türkiye’nin bölgede ağırlığının artması olasılığı karşısında, Rusya-Sırbistan-Yunanistan Ortodoks dayanışmasına ivme kazandırması muhtemeldir.
Rusya, Türkiye’de “Dış Türkler” konusundaki gelişmeleri ve görüşleri dikkatle izlemektedir. Özellikle aşırı milliyetçi liderlerin ortaya çıkmasını ve bu yönde kamuoyunun tutumunu ve radikal grupların faaliyetlerini yakînen takip etmektedir .
Rusya ile ilgili iyimser tahminler yanıltıcı olabilir. Rusların genlerinde yayılmacılık vardır. Bu amaçlı hedef ve politikaları 18. yüzyıldan beri değişmemiştir. 21. yüzyılın ilk çeyreğini takibeden dönemdeki gelişmeleri tahmin etmek zordur fakat Ruslar için bu bağlamda yanılma payı fazla olmayabilir.